Blogger Template by Blogcrowds



Uyku, Beslenme, Davranış, Tuvalet Eğitimi..Alt başlıklar bunlar..

Türkçe çevirisi çok yeni , dünyada ise çoktan bestseller olmuş..Yazar bir bebek hemşiresi, çeviri Yapıncak Gürerk Okyar' a ait ve oldukça akıcı, anlaşılır..Dili çok yumuşak ve de ikna edici, üstelik de sakinleştirici..

Radikal ve genel geçer çözümler sunuyor..

Hamilelikte okunması bebekle buluştuktan sonra okunmasından daha faydalı olur diye düşünüyorum, tüm süreçlere hazırlar anneyi..


Tim Seldin Montessori Vakfı Başkanı, kitabı da o yazmış..

Montessori Metodu üzerine bir kitap..

Metodun var eden ve isim annesi engelli çocuklarla çalışan İtalya'nın ilk kadın hekimi Dr. Maria Montessori..

Okunması kolay, metodun hayata bire bir nasıl geçirilebileceği ile ilgili çok güzel bir kitap..


Çocuk yetiştirme üzerine yol gösterici bir kitap..

Ebeveyn olarak çocuklarımızla iletişimde, bebeklikten çocukluğa, dilimizden düşürmediğimiz "hayır" ın küçücük çocuk dünyasında ve kalbinde nelhttp://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=2068381399516839586&postID=3040858039832929030er yarattığını ve yaşattığını oldukça anlaşılır bir dille anlatıyor..

Hayır kelimesini mümkün olduğu kadar tasarruflu kullanmak ve böylece çocuklarımızın içindeki küçük kaşif & mucitleri yok etmemek üzerine..

Sınırları doğru çizmek ama her an ve her noktada müdahele etmemek üzerine..


















Ben Orhan Pamuk kitaplarını severim..Kişi olarak sever miyim, yurdum mevzularıyla ilgili açıklamalarını talihsiz ve de özensiz hatta ihanet tadında bulur muyum uzun mevzu..Bence ihanet ediyor demek için kişiyi çok iyi tanımak ve de durumla ilgili ne kadar sorumluluk hissettiğini bilmek gerekir..Banane kardeşim, hiç de mesul değilim yurdum insanından diyorsa -ki diyor mu bilmiyorum- çok da varmam üstüne..Ama ben her daim mesul hissederim kendimi yurdumla ilgili her mevzuda..


Ben Orhan Pamuk kitaplarını severim..Çıktı mı bir yenisi beni bir heyecan sarar...Billboard larda falan görünce, abartma kardeş diyesim gelir ama gene de parayı verip kitabı çantama attım mı evimin ve güzel demlenmiş bir bardak çayın özlemi sarar beni, heyecanım katlanarak devam eder..Çalışmadığımı ve de ara vermeden-yaşamsal ihtiyaçlar hariç- kitap okuyabildiğimi hayal ederim (Bu benim favori hayalimdir, annemin ki ise çay, oda dolusu kaşarlı tost ve kitap imiş çocukken, nedense söylemek istedim).. İşten izin almak fikri çok iyi hissettirir kendimi ama yaz tatili fikri bu fikirden hızla vazgeçirir beni..

Masumiyet Müzesi..Çoktandır kütüphanemde biriken kitapları okumadan yenisini almama kararımı başarıyla uyguluyordum..Ta ki Turgut iyi seneler deyip hergün sayıkladığım Masumiyet Müzesini elime tutuşturana kadar..Nedendir bilmem bu sefer eskisi kadar büyülenmedim..Her Türk insanı gibi bir şüphe mi kapladı içimi bilmiyorum, oysaki ön yargı kadar bana acı veren bir durum yoktur, en acımasız öz eleştiri oklarım yuvalarından fırlar içsel ön yargı dedektörüm öttüğü anda..Ama diğer kitapları kadar bayılmadım Masumiyet Müzesine..

Gerçekçi mi gelmedi..Gereksiz uzun mu geldi (ben bayılırım aslında uzun kitaplara, uzatılmış değil uzun kitaplara)..Hikaye mi içimi sıktı..İç sıkıntısıyla okudum hep..Ama okudum, durum kendi adıma çok fena değil, iyi ki de okudum, benim de müze açasım geldi..

Kitap 30 yaşında sosyetik ama iyi eğitimli ve de kafası güzel çalışan bir adamın gayet kendine uygun sosyetik ve kafası güzel çalışan bir kızla evlilik arefesindeyken gidip bir tezgahtara aşık olmasıyla başlar..Bu aşk başta cinselliğin cazibesi gibi görünür okura..Ama sonra sosyetik zenginimiz ayrılır nişanlısından ve de düşer bu aşkın peşine..Bu aşkın peşine düştüğü yıllarda "anı" mahiyetinde ne varsa toplar (çalar?!?) ortak alanlarından ve biriktirir..Bu bazen bir toka, bazen kızımızın yemek yediği bir çatal, bazen kızımızın içtiği sigaranın kültablasına basılmış izmariti..Bu kısmı vurucu oldukça, kızımızın sigara söndürme biçimlerinden o günkü ruh halini tahlil edebilecek kadar "bir" olmuştur zengin sosyetiğimiz durumla ve aşkıyla..Final ise içimi yaktı diyim, siz okuyun bence bir kitabı..

Benim de vardır müzem..Adına da Masumiyet Müzesi değil de "Geçmiş Zaman Olur ki.." ya da "Hisli Geçen Zamanlar Müzesi" diyelim..Eserlerden seçmece sunacak olursam..Bir adet Kuzguncuk Çınaraltı ndan alınmış kültablası, bir adet Cumhuriyet Meyhanesi Türk kahvesi fincanı, onlarca adet "koca"man Turgutumla gidilmiş tiyatro bileti, Rüzgar'ın sünneti için hastene giriş kartı ve hasta bilekliği, hamile olduğumu öğrendiğim BetaHCG sonucum, gidilen tatil beldelerinden alınmış şirin ve kesinlikle elyapımı magnetler (herşeyde olduğu gibi magnet te de mümkünse handmade..), babamın anneme yazdığı mektuplar, kimin kim olduğunu bile çoğu zaman bilmediğim ama yılda en az bir kere açıp baktığım siyah beyaz aile fotoğrafları, üniversite yıllarında yurtta arkadaşlarımızla birbirime bıraktığımız notlar ( bir tanesinde Iraz benim beyazları da yıkarsan ne süper olur yazıyor, onu bile saklıyorum), Saçlarımı ortadan ayırdığım ve sanırım obezite sınırlarını sorladığım günlerime ait vesikalık fotoğraflarım, lise montum ve eteğim hatta okul armalı t-shirt üm, Anadolu Liseleri sınav giriş belgem, veni vıdı vıcı yani..

Bence müzesi olan insanlar az biraz derinlik taşırlar..Aslında çokça taşırlar demekten beni alıkoyan şey tevazu sahibi olmaya verdiğim önemdir..

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa