Blogger Template by Blogcrowds



Ben Elif Şafak'ı hep okurum, Orhan Pamuk yeni bir kitap yazdığında nasıl heyecanlanırsam aynısını hissederim Elif Şafak' ın her yeni kitabında.."Aşk" çıktı, aynı şeyi hissettim..Bende kitaplarla ilgili bir hazzı erteleme durumu vardır..Aşk çıktığında da aynısı oldu, uzun bir süre baktım, bazen bir kitapçıda aldım elime inceledim, en sonunda aldım..Bir süre evde bekledi, önce Turgut okudu, okudukça anlattı, anlattıkça merak ettim, zaman zaman elimdeki kitapla ilgili motivasyonumu bile kaybettim..

Okudum..

Kitap Mevlana ve Şems'in ilahi aşkını anlatıyor, bu hikayeyle el ele ve iç içe Ella ve Aziz aşık oluyorlar, tasavvufla günümüz "desperate housewife" halleri el ele..Tasavvuf Versus Modern Hayat Halleri bazen de..

Önce..Şems ve Mevlana ile ilgili daha çok okumaya karar verdim, tadı damağımda kaldı çünkü..Burdan az anlatılmış hissim anlaşılıyor..Bir kitaptan herşeyi "dinlemek" beklenir mi? Tabiki beklenmez..Ama az işte, bir şekilde az..Ya da eksik..

Sonra..Kitabın "günümüzdeki" kadın kahramanıyla empati kurdum..Böyle bir "gidivermeli" ruh hali var mıdır, kesin vardır..Hatta var diyebilirim, "vardır" demekten daha samimi...Ama o da eksik kalmış..O da eksik anlatılmış..Bu kadar defosuz ve bu kadar direkt olamaz, hele de hayatı obsesif kurallar silsilesi haline getirmiş biri bu kadar kısa zamanda ve bu kadar kolay dö-nüş-mez!!!Eninde sonunda dönüşür, ama hesaplaşmalar bu kadar sancısız olmaz..

En son ise...Ellerine sağlık Elif Şafak, mümkünse o kırk kuralı çerçeveletip asmalı ruhumun ve evimin her yerine, en çok da minik oğlumun büyüme hallerine..


Hayatını anlatmış..Nasıl olduğunu, yani nasıl Zülfü Lİvaneli olduğunu..Bestelerini nasıl yaptığını..Gurbette olmayı..Olmak zorunda olmayı..Tutturmayı..Tutturamamayı..İsteyince olduğunu..Babasını..Annesini..Annesinin heyecandan öldüğünü..Haberi olmadan bestelerinin marş olduğunu..Kendi olmayan fotoğraflarla korsan kasetlerinin yapılmasını, kendi olmayan seslere adının yazılmasını..Yargılanmayı ama yargılamamayı başarmayı..

Ben keşke tanısam onu dedim...



Okumak için bir süre beklettiğim ve okunacaklar rafında her gördüğümde heyecanlandığım şahane roman..Okuyan herkesin hakkında güzel şeyler söylediği bir roman..Ben bekletirken eşim okudu dayanamayıp ve final dahil dinledim ondan..Ama okurken hiç heyecanımı kaybetmedim, ne olacağını biliyor olmama rağmen..

Afganistan'daki can yakan ve insanları vatansız bırakan değişimin öncesi ve sonrası romanda fon, Hasan ve Emir'in sadakat, güç ve "vicdan" üçgeninde dönen sıradışı arkadaşlıkları..Birinin hiçbirşeyden haberi yok, yaşıyor hayat ona ne sunarsa, hayata ve hayatındaki "efendi"lere sonsuz sadakatle..Diğerinin ise hayata dair farkındalığı oldukça yüksek, sadakat çok geç tanıştığı bir kavram ve güç ne demek hem sahip olarak hem de kaybederek deneyimlemiş, en nihayetinde vicdan denen olgu tüm hayatını kaplamış..

Hızlı okuyanlar için iki günde soluk soluğa biten türden..



Okudugum ilk kitap "deliliğe" dair..

Kaybolmuş ya da kendini kaybolmuş hisseden bir genç kızın "akıl hastanesi" günlerinin anlatıldığı roman..Bir özyaşam öyküsü tadında, zaman zaman akıcı, zaman zaman sıkıcı..

Ama her şekilde okunası..



İyi ki Murathan Mungan var ve ben iyi ki her sene en az bir kitabını okuyorum, sonra yeniden okuyorum, sonra yetmiyor şiirlerine dönüyorum...

Sonra da "biraz" doymuş olarak hayatıma devam ediyorum..

Bu sefer anlatmış kadınları...O anlatmasa bilmeyeceğimiz onların da anlatmaya cesaret edemeyecekleri öykülerini...Aslında hepimizin tahmin ettiği ama dillendirmeye cesaret edemediği öykülerini..

Sen çok yaşa Murathan Mungan...

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa